Tam olarak ne zaman oldu bilmiyorum ama erteleme hastalığına yakalandım. Öyle basit bir hastalık da değil bu; ince hastalık, ağır geçiriyorum. İnsan bir şeyleri erteler de, hayallerini ertelemez çünkü. Bir annemi dinlemeyip çıplak ayakla yerlere bastığımda geçirdiğim o ilk sistit canımı bu kadar yakmıştı, bir de bu. Ki diğerinin ilacı var; geçiyor. Bunun acısını varın siz düşünün.
Şimdi tekrar düşünüyorum da insanın erteleyebileceği bazı şeyler olabilir hayatta. Misal tatile gitmeyi ertelersin. Bir işin çıkar ve bir sonraki ay kesin gideceğinin altını çizerek planlarını değiştirirsin. Biriyle buluşacaksan, özür diler ertelersin: “Başka zaman yaparız canım, bugün gelemiyorum” falan.
Ama insan hayallerini ertelemez, bak. Erteliyorsa, orada bir iş var demektir. Hayalin Hindistan’a gitmekse örneğin, bir bilet alırsın. Baktığında iki dakikalık iş. Hayallerini süsleyen ülke senden vize istiyorsa, o zaman işin biraz daha zor kabul. Ama hala imkansız değil. Hayalin şarkıcı olmaksa, şarkı söylersin ya da bulaşık yıkarken mırıldanırsın en azından. Hayalin yazar olmaksa, bir şeyler yazarsın. Gün gelir “Aa ne güzel yazmış” derler.
Peki bunları yapmıyorsan? O zaman ne derler? Delirmiş diyebilirler, göz ardı edilmemesi gereken bir ihtimal.
Bak şimdi söyleyeceklerimi not al. Bir sonraki sefer hayallerini gerçekleştirmek için neden adım atmadığını düşündüğünde işine yarayacaklar. Bence.
Hayaller, insanı bir rotada tutar çünkü; “bir şeyleri yapma” rotasında. Bir Hindistan bileti almak başlı başına sorumluluk ister. Bir eylemdir. O bileti aldığında, o hiç bilmediğin, görmediğin Hindistan’a gitmen gerekir. Peki ya sonra? Aldın bileti ve gittin Hindistan’a, sonra ne olacak?
Belki de hiç beğenmeyeceksin, bunca zaman hayalini kurduğum şey bu muymuş diye düşünüp hayal kırıklığına uğrayacaksın. Belki binbir türlü iş gelecek başına o yolculukta. Zaten sana söylememişler miydi? “Hindistan pis memleket, hasta olursun, başına bir iş gelir, ne işin var Allah’ın Hindistan’ında?” Haklılarmış bak.
Verdiğin kararın sorumluluğunu taşımaktansa onun yerine sabahtan akşama kadar hayalini kafanda döndürmek, dost meclislerinde bu hayali insanlara anlatmak daha konforlu değil mi? Risk yok, tasa yok, sorumluluk yok, hepatit B yok.
Bir başka işlevi daha var hayallerin. Hayal kurmakla geçen süre arttıkça hayali gerçekleştirmeyi de o kadar erteliyorsun. Böylece ne oluyor? Korktuğun başına gelmiyor tabii, ne olacak?
Benim hayalim yazar olmak. Bu hayali gerçekleştirmek için herhangi bir engelim yok gibi geliyor olabilir sana. Ama var. Bak anlatıyorum, dinle; bu zihni susturmak gibi müthiş bir engelim var önümde. O zihin susmuyor bir türlü. Hayallerimi gerçekleştirmek için atacağım adımın rezillik ile sonuçlanacağı konusunda ısrarcı.
“Sen” diyor, “Ne yazabileceksin ki ya?” Devam ediyor sesini bir perde yükselterek. “Onca insan var, müthiş kitaplar yazıyorlar. Bir tanesinin filmleri çekildi, Hollywood peşinden koşuyor, sen kimsin de başımıza hikaye yazacakmış, roman yazacakmış, yetmeyecekmiş şiirler yazacakmış, bilmem ne? Kimsin ki sen?”
Sonra ses beklemediğim bir şey yapıyor ve şöyle devam ediyor: “Bak kızım tamam çok güzel yazmışsın etmiştin ama önce altın bileziğin olsun, sen bunu yine hobi olarak yap” Ha, anlaşıldı. Seslerin kaynağını aramaya gerek kalmadı. Tamam tamam.
Hakikatten kimim ben? Ne zannediyorum ki ben kendimi? Hadi hepsini geçtim onca insan varken neden ben?
Tam bu soruların olmayan cevapları arasında kaybolup vazgeçecekken cılız bir ses lafa giriyor. “Şey, bunlara cevap bulmak için önce yazsan mı acaba?”
Hay aklınla bin yaşa! Harika kitaplar yazan onca insan bu soruların cevabını bir şekilde bulmuş olmalı. Ve şimdi bu kitapları yazabildiklerine göre yazmadan bulunmuyor olsa gerek cevaplar.
İşte benim de, aslında bugün yazmam gerekmiyor ama bir şeyler yazmasam hiç yazamamaktan korkuyorum.
Hem hangi sonuca ulaşmak istiyoruz? Başarı sadece Hollywood yönetmenlerinin kitaplarının peşine düşmesi mi? Mesela henüz 15 yaşındayken yazmaya başladığın yarım kalmış bir kitabı sonunda tamamladığında da bunu başarı kabul etsek olmaz mı? Yapabiliriz sanki bunu, bir düşün.
Çünkü hiç yürümediğin yola yürümenin nasıl bir his olduğunu, o yolda yürümeden bilemezsin. Yolun ne kadar yorucu olacağını da bilmenin tek yolu yine o yolda yürümektir. Belki bugün değil ama bir gün koşmanın anahtarı olduğu gibi.

Bir Cevap Yazın